Powered By Blogger

25 Ekim 2013 Cuma

Öylesine

Bayram tatili herkese kısa geldi herhalde. Bir anda ne olduğunu anlayamadan pazarteside bulduk kendimizi topluca. Neyse ona alıştık artık ama alışamadığımız tek şey defalarca yaşamamıza rağmen insanlara değer vermesek de kibarlıktan selam verdiğimiz bu insanların karşılığında selam vermemek için kaçırılan gözler oldu. Hayır efendim kendinizi ne sandıysanız artık? Bu insanları görmezden gelmek basit ama kafayı kurcalayan sorulara neden oluyor? Bir şey sokmuş olmalıyız herhalde yoksa bunun başka açıklaması olamaz. Neyse bahsetmek bile yüzde "aptallar" diye gülümsetmeye yeter.

İnsanların basit hareketlerinin bizi yaralayıp sıkabildiğinin  farkındayız ama insanlar hayatta olduklarını göstermek için bir şeyler yapmak zorundadırlar hayatta. Maalesef ki egosu düşük, kendini yetiştirememiş ya da çocukken bazı şeylerden mahrum kalmış arkadaşlar, hayatta olduklarını, "ben de bu dünyada yaşıyorum!" demeyi çok farklı şekilde gösteriyorlar. Yani sizle konuşurken iğneleyeci laflar sokup sizi yerin dibine sokmaya çalışıp kendini metheden kişi, doksan model şahinine pati çektiren adam, hastanedeki fotoğrafını paylaşan arkadaş gibilerden bahsediyorum. Kimisi her yazışında konuşmasında okuduğu alanlardan bahsederken diğeri sarı olmasının bir ayrıcalık olduğunu düşünüp kendini seçkin görmesi gibi. Ben bu arkadaşların dediklerine takılırdım, sinir olurdum. Fakat sonra fark ettim ki bu arkadaşların yaptıkları hayatta var olduklarının tek göstergesi, onları da elinden alırsak silinir giderle. Bu insanların elinden bunları da alamayız da zaten, tüm pahasına ellerinde tutmak için savunurlar bu davranışları. Bu fark edişten sonra geri kalmışlığını, ezilmişliğini kapatan bu arkadaşların dediklerine gülüp geçiyorum sadece.


7 Eylül 2013 Cumartesi

Yeni Komşunuzum

Blog alemine merhabalar, uzun zamandır sadece kendi defterime yazdıklarımı bir de bu ortamda paylaşmak istedim, belki bana benzer birileri ortaya çıkar da arada her kademede daha da derinleşen boşluklardan daha önce geçtiyse şayet nasıl atlanacağını bana anlatır diye. 

Her şey tamamen ters yürür hayatımda, o yüzden de komşu oğlu olarak isimlendirdim blogu. Yani etrafımdaki herkes  bir kız uğruna sahile, cafelere, gidiyor balkonlara çıkıyor ve ben anlamsızca yüzlerine bakıyorsam tam o anda karşı balkonda erkek gördüğüm anda gözlerimi şaşı edene kadar takip edince tersten ne anlatmaya çalıştığımı anlamışsınızdır. Kimi kafalarda oluşan cümleyi gördüm bile aslında: "az vardı da bi ibne daha çıktı". Aslında ne kadar kalabalık olduğumuzu sonradan fark ettim ve burda en azından bir iki kafaya hitap edebileceğimi düşünerek yazmak istedim. Gerçi nice kafalar var asla bizi anlamayacak ama olsun biz onların yerine de düşünmüyor muyuz zaten?

Defter yazıları gibi yazmadan önce ben kim miyim, nasıl büyüdüm, bizler ne özelliklere sahibiz diye açıklama yapmak istiyorum: Ben, çocukluktan itibaren şu bilim-kurgu filmlerindeki esas ve farklı olan çocuk var ya herkesin yaptığı, yaşadığı sıradanlığı kabul etmeyen işte onun gibilerin İstanbul şubelerinden biriyim ve sanırım bizim burda pek şube açılmamış. Ergenlik gençler için çok zor bunu biliriz, peki ya kendi cinsine ilgi duyan biri için ne kadar daha zor bu ülkede hiç araştırılmış mı? Ben ilk öpüşmemi, ilk ilişkimi, ilk bilmem neyimi bir kızla yaşamadım, gerçi hala yaşamadım. Bunun ağırlığını, etrafta gördükleri ve kafasına kakılmaya çalışılan düşüncelerle kendi doğruları çatışan bir çocuğun ergenlik çağına girmesi o kadar zorken tarif edilemeyecek acıları yazmak mümkün olamaz. İşte ben çoğu hemgayi gibi (hemcins desem bütün erkekler bunu yaşıyor gibi anlaşılacaktı, hemgay diye kelime türetmek gerekti.) sıkıntılar çekerek, yana yana küle dönerek, sonra küllerden bir umutla tekrar doğa doğa bu günlere geldim. Şu an çektiğim sıkıntılar ayrı bir sorun ama en azından artık o ailesinin ağzına bakan küçük komşu oğlu değilim. Sinirlendiğimde kapıyı vurup çıkan şimdiki benle "oğlum derdin ne yüzüme bak!" devirleri arasında ne kadar rahatlık var bilirsiniz. Hele ki aileniz eşcinsel, transeksüel haberleri görünce "düşmana verme, dağlara taşlara" gibi onur kırıcı lafler ediyorsa. Zıtcinsel insanların sorunları yok mu var ama bunu bir arkadaşına, ailesine, kardeşine, kuzenine rahatlıkla anlatıp içini döküp rahatlıyor. Ben mi? Ben Ahmet'i Ayşe, Mehmet'i Selin diye tanıtıyorum olayın gerisini de açmıyorum. "Kanka Raziye'yle noldu bişiler var diyodun?" sorularına da konuyu kapatıcı zıtcinsel tabirlerle hallediyorum. Dünya hayatı zaten kısayken bir de millete uydurmak için senaryolar yazmaya da başlıyoruz yani çocukluktan beri. E kimseye fark ettirmemek için de oyunculuk sergiliyoruz, hem yönetmen hem oyuncu diyorlar ya onlar projelerini sinemada bir kez gösterip alkışı alırlar belki ödülü. Biz 52 hafta boyunca her gün bunu yapıyoruz ama üstüne ne alkış var ne kutlama, sadece açığımız varmışcasına obsesifliklerle kendimizi hastalıklı bir korumaya alıyoruz. Bunun sonucunda da sanıyorum bir üst modelim olan hırçın eşcinseller alıyor, hani konuşmanın ortasında "orda ne demek istedin salak!!." diye saman alevi gibi parlayan abiler,ablalar. Obsesiflik demişken ondan da bahsedersem çocukluktan itibaren "o beni anladı mı bu beni anladı mı?" sorularıyla topluluk içerisinde otokontrol sağlamaya çalışmak bir süre sonra "eeh yetti be!" nidalarıyla içten içe sövmeler başlayabilir ama en kötüsü yalnız kalınca veya başını yastığa koyunca hafızanda neler yaptın, hal hareketlerin nasıldı, kimlerle konuştun, birileri kaş göz edip seni işaret etti mi, yapılan şu şaka beni küçük düşürmek için mi yapıldı gibi sorularla tek tek tarama yaparsın. Yani diyeceğim o ki oyuncu,senarist üstüne zaman hafızlığı da mevcut bizde. Olayı en ince ayrıntısına kadar hatırlamakta da zorlanmıyoruz, dikkatli olun. (hemgaylere de hatırlatma olsun, aldatmayın, yalan söylemeyin sevdiğinize unutmadığımızı biliyoruz!.) Evet, ben bu şekilde büyümüş, hala bazı şeyler aynı şekilde devam eden komşu oğlu. Şimdi de okul, varsa iş ve boş kaldığı zaman planlar kuran biri olarak hayata devam ediyorum daha büyük oyunculuk ve senaryolarla. Benim buralarda şube açılmadığı için karşının şubelerine göz kırpıyor ve giriş ve tanıtım amaçlı yazımın son satırlarını yazıyorum. Adettendir yeni taşınana bir şeyler getirilir, uğramayı unutmayın. Yazdığım saati baz almayıp yazıyı okuduğunuz saatin iyi geçmesi ve homo erectus kalmanız ayrıca karşı balkonunuzun boş kalmaması dileğiyle..